Kaynak, Getty Images
43 dakika ilkin
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 14 Mayıs 1950 seçimlerini referans göstererek önümüzdeki genel seçimlerin evveliyatına dair sinyal verirken geçtiğimiz günlerde, o dönem Demokrat Parti’nin (DP) kullandığı “Yeter söz milletindir” sloganına da atıf yapmış oldu. 27 senelik CHP yönetimini sona erdirecek seçimlerde kullanılan bu çarpıcı söz, 20 senedir iktidarda olan AKP tarafınca kullanılmış oldu. Peki, 14 Mayıs 1950’de ne olmuştu?
Bahçeşehir Üniversitesi Politika Bilimi ve Internasyonal İlişkiler bölümünden Prof. Dr. Yılmaz Esmer BBC Türkçe’ye, “14 Mayıs, DP’nin iktidara gelişi ve her ne kadar Altılı Masa’da Demokrat Parti adıyla bir parti var ise de Erdoğan ‘Biz Demokrat Parti’nin devamıyız’ diyor. Bu tarihin simgesel olarak önemi var ve o kesimin psikolojisinde oldukça mühim bir yer meblağ. Tek parti dönemine ‘Yeter artık’ deyiş olarak görülür” diyor ve ekliyor:
“Politika benim kanaatime gore ekonominin, enflasyonun vs. ötesinde, semboller ve algılar üzerinedir. Fakat bu sembolizm haricinde hiçbir önemi yok 14 Mayıs’ın. Ben öğrencilere ’14 Mayıs 1950’de ne oldu?’ desem hiçbirinin haberi yok”.
BBC Türkçe’ye konuşan Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Faruk Birtek de 14 Mayıs 1950’nin “tek partili dönemden oldukça partili döneme geçişin dönüm noktası bulunduğunu” ifade ederek “Türkiye’de iktidar değişti, Menderes geldi, DP geldi, oldukça mühimdir. Dünyada oldukça azca olan bir değişimdir otoriter bir rejimin seçimle değişmesi. Demokratlar için de kutsaldır bu tarih. AKP’liler direkt o kanattan geldiklerini iddia ederek bundan yararlanmak istiyorlar. DP’nin açmış olduğu kapıdan girmeye çalışıyorlar. Sadece onlar demokrat değil” diyor.
Erdoğan konuşmasında, “Rahmetli Menderes 14 Mayıs 1950’de ‘Yeter söz milletindir’ diyerek milletin gönlüne girmiş ve sandıktan ezici bir zaferle çıkmıştır… Milletimiz 73 yıl sonrasında bir kez daha aynı gün 6’lı masa diyerek karşımıza çıkan bu darbe şakşakçılarına, bu müstemleke heveslilerine ‘yeter’ diyecektir” dedi.
Prof. Birtek bunun “bilincinde olmadan, düşünmeden” söylendiğine inandığını belirtiyor. Erdoğan’ın bu sloganı yeniden etmesinin “Seçimlerde başına bela olacağını” düşündüğünü söylüyor.
Prof. Esmer de benzer bir düşünceyi paylaşıyor: “Bana ‘Yeter söz milletindir’ denilmesinde birazcık mesele var benzer biçimde geliyor. 27 yıl sonrasında CHP’ye karşı ‘Yeter artık’ sloganı 1949-50 için oldukça anlamlı. Fakat hele ki 20 küsür senedir iktidarda olan bir parti bunu sözlerse ‘Kim, neye yeter diyor?’ denilebilir. Fakat tahminim o ki bu sloganı derhal bırakacaklardır”.
‘DP’yi iktidara taşıyan poster’

Kaynak, Mehmet Ö. Alkan Arşivi
Hem de Tarih Vakfı Başkanı olan İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mehmet Ö. Alkan, BBC Türkçe‘ye, afişin hikâyesini şu şekilde konu alıyor:
“‘Yeter söz milletindir’ yazan ve ‘Dur’ işareti icra eden elin bulunmuş olduğu, bileğinde de ucunda Türk bayrağıyla bir fiyonk olan o poster hala belleklerde. 7 Ocak 1946’da DP kuruluyor ve oldukça rağbet görüyor. Bunun üstüne iktidar partisi CHP, bir erken baskın seçimine giderek DP’nin örgütlenmesine, hazırlanmasına olanak tanımadan hezimete uğratmak istiyor.
Seçimlere katılıp katılmamak mevzusunda tereddüt yaşayan DP katılma sonucu alıyor.
“Cumhuriyet sürecinin ilk oldukça partili genel seçimleri olacağı için poster ve propaganda oldukça mühim. DP bunun için değişik mesleklerden kişilerin olduğu bir komisyon kuruyor. Bir komşusu vasıtasıyla çağrı edilen Selçuk Milar ‘Yeter söz milletindir’ deyip bir el işareti koymanın kafi olacağını söylüyor.
“Milar bu posteri bir gecede çiziyor. Ertesi gün parti genel merkezine götürüyor ve hepimiz oldukça beğeniyor. Milar bunun film baskısı olmasını istese de, poster İstanbul’a götürüldükten sonrasında anlaşılan matbaacı başka bir ressama bu posteri çizdirip çoğaltıyor.
“Bu çarpıcı söz ve poster o denli beğeniliyor ki, bu kez Milar’ın kendi renkli çizimiyle 1950 seçimlerinde de kullanılıyor ve DP’yi -tabii iktidara gelmesinin sebebi o değil ama- iktidara taşıyan poster diye görülüyor”.
Posteri çizen Milar, Urfa’ya belirleme edildi

Kaynak, Mehmet Ö. Alkan Arşivi
Selçuk Milar
CHP’nin de 1946’da bu posteri gördüğünde oldukça etkilendiğini belirten Alkan şu şekilde devam ediyor:
“CHP, Selçuk Milar’ın Ulusal Eğitim Bakanlığı’na bağlı Teknik Öğretmen Müsteşarlığı’nda mimar olarak çalıştığını öğreniyor. O sırada Ulusal Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel. CHP’liler ona takılıyorlar ‘Koynumuzda yılan mı besliyormuşuz?’ diye.
“Bunun üstüne Yücel, Milar’ı makamına çağırıyor. ‘Sizin bu şekilde bir kabiliyetiniz bulunduğunu bilseydik, biz sizden yararlanmak isterdik’ diyor. Sadece Milar ‘Ben isteseydiniz de size katkıda bulunmazdım. Zira iktidarın değişmesini isterim’ diyor. En azından Milar bunu bu şekilde konu alıyor seneler sonrasında. Milar’ın 20 gün sonrasında Urfa’ya tayini çıkıyor. Bir sürgün tayini. Fakat çekilme edip sivil hayata geçecek”.
‘İktidar partilerinin aklına derhal erken seçim gelir’
İsmet İnönü’nün 19 Mayıs 1945’te Türkiye’nin oldukça partili siyasal hayata geçeceği mevzusunda bir konuşma yaptığını, onun açmış olduğu bu kapıdan ilk girenin Ulusal Kalkınma Partisi bulunduğunu belirten Alkan, “Fakat aslolan Türkiye’de oldukça partili siyasal hayata geçişi simgeleyen ve 15 yıla damgasını vuracak olan DP, 7 Ocak 1946’da kuruldu” diyor.
Türkiye’nin 1946’daki ilk oldukça partili genel seçimlerine giden günlerde DP’nin görmüş olduğu yoğun rağbete iki partinin de şaşırdığını söyleyen Alkan şunları ekliyor:
“Oldukça kısa sürede DP’nin üye sayısı, il ve ilçelerde örgütlenme artıyor. İktidar partilerinin derhal aklına erken seçim gelir. 1947’de yapılması ihtiyaç duyulan seçimler 1946 yılı Temmuz ayına alındı.
“Seçim sistemi değişti, tek dereceli ve çoğunluk sistemine dönüştü. Doğrusu, bir seçim çevresinde hangi parti en fazla oyu almış ise o parti tüm milletvekilliklerini çıkartıyordu.
“Ek olarak iktidar partisi tüm Türkiye’ye hakimdi. Askeri bürokrasiden sivil bürokrasiye, yargıdan muhtarlıklara… Aklınıza gelebilecek tüm devlet mekanizmalarına hakimdi. Bu büyük bir avantajdı”.
1946 seçimlerinde seçim güvenliği niçin sağlanamadı?
Alkan şu şekilde devam ediyor: “Seçimler hem bürokratik baskı altında geçer hem de açık oy gizli saklı tasnif yapılmıştır. Doğrusu sandık başkanının önünde, her partinin milletvekili aday listelerinin yazdığı oy pusulaları var. Siz sandık başkanının önünde duran bir oy pusulasını alıp onu, geçip içeride zarfa koyuyorsunuz, onu da dönerek sandığa atıyorsunuz. Dolayısıyla kimin hangi oyu attığı hepimiz tarafınca görülüyor. Bu açık oylamadır.
“Oylar kullanıldıktan sonrasında seçim başkanı liderliğinde, hepimiz dışarı çıkartılır, sandık kurulu atılan oyları çıkartıp sayar, raporu meblağ. Odadakiler imzaladıktan sonrasında da oylar yakılır. Bu da gizli saklı tasniftir. Kimse tasnifi gözlemleyemez, sınayamaz. İtiraz etseniz bile kanıtınız yoktur.
“1950 seçimlerinde ise tam manasıyla gizli saklı oy, açık tasnif yapılmış oldu. Bir YSK kuruldu, seçim yargı nezaretinde yapılmış oldu ilk kere. Radyodan yararlanma hakkı getirildi, daha demokratik bir seçim yapılmış oldu”.

Kaynak, Getty Images
1950 seçimleri gizli saklı oy, açık tasnif yapılmış oldu.
Halk niçin DP’yi destekliyor?
Alkan, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’na katılmasa dahi savaşın tüm ekonomik sıkıntılarını, yokluğunu yaşadığını; ülkenin yüzde 80’inden fazlasını oluşturan köylü ve kırsal kesimin kıt olanaklardan, ürettiğinin büyük kısmına devletin el koymasından rahatsız bulunduğunu ifade ediyor.
Ek olarak devletin, savaşın fırsat verdiği ekonomik alanlarda sermayesini güçlendirmek isteyen bilhassa tecim ve endüstri burjuvazisini denetim altına alınmak için ekonomik baskıyı artırıldığını da vurgulayan Alkan “O dönem CHP diyince devlet, devlet diyince CHP akla geliyordu” diyor ve ekliyor:
“Tüm bunlardan rahatsız olmuş, kendisini mağdur hissedenler bu devrin biterek daha özgür, daha eşitlikçi bir devrin gelmesini istiyorlar. Kendilerinin iktidara tesir edebileceği, kendi fikirlerine ehemmiyet verecek bir partinin iktidara gelmesini istiyorlar. En kuvvetli aday da DP”.
CHP 1950 seçimlerine iyi mi hazırlandı?

Kaynak, Getty Images
Seçimlerin sonuçlanmasının peşinden 22 Mayıs 1950’de TBMM’de düzenlenen seramoni esnasında Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Adnan Menderes kabinesi.
Tek parti süreci süresince halktan oy istemek zorunda kalmayan CHP, oldukça partili seçimlerde başka bir siyaset seyretmek mecburiyetinde bırakıldı.
Alkan CHP’nin tavrını şu şekilde konu alıyor:
“1943 seçimleri dahil, önceki seçimlerde parti başkanı kimlerin aday olacağını seçiyor. İstanbul’dan 10 şahıs seçilecekse esasen 10 aday duyuru ediliyor. Aday duyuru edildiğiniz anda esasen başka oy verecek kimse olmadığı için milletvekili seçiliyorsunuz.
“1943 seçimlerinde bazı illerde ilk kere daha çok milletvekili talibi yayınlandı. Bu adayları oldukça rahatsız etti, ‘Niçin seçmenin ayağına gidelim, kendimizi beğendirmeye çalışalım, oy isteyelim’ dediler.
“1950 seçimlerinden ilkin CHP milletvekilleri ilk kere seçmenin ayağına gidip oy istemek mecburiyetinde bırakıldı. Bu oldukça köktencilik bir değişiklik seçim tarihimizde. DP için daha kolay zira onlar esasen o kesimin içinden gelen ya da o kesimi tanıyan insanoğlu. Sadece CHP bürokratik, devletçi, elitist, kendini toplumdan farklılaştırmış ve onun verdiği kibirle seçmenin ayağına gitmek mevzusunda tereddüt yaşayan bir partiydi.
“Seçmenin kendisinden uzaklaşma sebeplerinden birinin CHP’nin din politikası bulunduğunu da bu süreçte fark ettiler. Bunun üstüne 1946-50 içinde din dersleri getiriyor, imam hatipler açılmaya, seçmenin hoşuna gidecek İslami bazı jestler halletmeye başlanıyor. Fakat kafi olmadı”.
Yoruma kapalı.