- Yazan, Ece Göksedef
- Unvan, BBC Türkçe
- Twitter,
-
25 Ocak 2023, 07:49 +03
Güncelleme 43 dakika ilkin
Kaynak, Getty Images
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, 20 Temmuz 2021’de Tahran’da bir araya gelmişti
Türkiye ile Suriye içinde son aylarda hız kazanan görüşmeler her ne kadar Rusya’nın arabuluculuğunda ilerlese de bir ülke daha gelişimleri dikkatle izliyor: İran.
İran’dan meydana getirilen açıklamalar her ne kadar Suriye ile Türkiye arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin her koşulda desteklendiği yönünde olsa da, BBC Farsça Servisi’nin Tahran’daki kaynaklardan edinmiş olduğu bilgiye gore İran sürece dahil olmak istiyor, süreci yalnız söz sahibi olduğu destekliyor. Tahran yönetimi bu yüzden Ankara’ya “görüşmelerde yapıcı rol oynayabileceği” mesajını iletiyor.
İran’ın bu mevzuda attığı adımları Temmuz ayındaki Astana Zirvesi’nden itibaren görmek mümkün.
19 Temmuz 2022’de Rusya, Türkiye ve İran’ın liderleri Astana görüşmeleri formatında Tahran’da bir araya geldi. Ertesi gün İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Komut Abdullahiyan, Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdat ile yapmış olduğu görüşme sonrası “Suriye’nin kuzeyindeki terör gruplarının varlığından kaygı duyduklarını, Türkiye’yle sınır güvenliği mevzusunda beraber çalışmaya odaklandıklarını, Şam ile Ankara’yı bu mevzuda yakınlaştırmak için çalıştıklarını” söylemiş oldu. Abdullahiyan’ın sözleri, Türkiye’ye pozitif bir bildiri niteliğindeydi.
Türkiye, Suriye’nin kuzeydoğusunu denetim eden Suriye Demokratik Güçleri’nin omurgasını oluşturan Halk Müdafa Birlikleri’ni (YPG), PKK’nın bir kolu olduğu nedeni öne sürülerek “terör örgütü” olarak kabul ediyor.
Ankara ile Şam arasındaki yakınlaşmada da masadaki en mühim konulardan birini YPG’nin geleceği ve Türkiye’nin sınır güvenlik endişeleriyle Suriye’nin toprak bütünlüğü oluşturuyor.
YPG’ye destek veren ABD’ye yönelik tepkileri de Şam, Tahran ve Ankara’nın ortaklaştığı konulardan biri.
Sadece süre içinde Ankara-Şam görüşmelerinde büyük oranda etkili olan ülkenin Rusya olması, İran’ın pozisyonunu sertleştirdi. Ankara’dan “dışişleri bakanları içinde görüşmelerin yakında olabileceği” haberlerinin geldiği bir dönemde, 14 Ocak’ta İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan Şam’a gitti ve Suriyeli mevkidaşı Mikdat ile bir kez daha görüştü.
Bu ziyaret esnasında iki ülke içinde yeni bir ekonomik strateji anlaşması imzalandı.
Görüşmenin derhal peşinden Mikdat’ın yapmış olduğu “Türk askerlerinin işgali sona ermedikçe normalleşmenin sağlanamayacağı” açıklaması dikkat çekti.
Bu ziyaretin üstünden günler geçmeden Abdullahiyan bu kez Ankara’daydı. İranlı bakan 17 Ocak’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile 1,5 saat görüştü; Görüşmede ana gündem maddesi Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşmesine yönelik çabalardı.
Görüşmenin peşinden Türkiye ile İran’ın ortak bir zemin bulmaya çalıştığını; bunun için de YPG mevzusunun ele alındığını, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ortak basın toplantısındaki açıklamalarına bakarak görmek mümkün:
“Irak’ta yalnız Sincar’da değil Süleymaniye bölgesi şu demek oluyor ki Irak’ın da kuzeyinde Kürt Bölgesel Yönetimi sınırları içinde de ciddi bir PKK mevcudiyeti var. Bu İran’a da bizlere de yönelik bir tehdittir. Rusya ve ABD 2019’da yemin etti, iki ülke de mutabakata uymadı. Teröre karşı hep beraber savaşım etmemiz lazım. Maalesef İran tarafında da PKK’nın mevcudiyeti var. Önümüzdeki süreçte atılacak adımlar ve bu adımların netice getirmesi için İran’la yakın ortaklık içinde çalışacağız.”
BBC Türkçe’ye konuşan İran Araştırmaları Merkezi’nin kıdemli uzmanlarından ve Marmara Üniversitesi’nde akademisyen Bilgehan Alagöz de, İran dış politikası açısından Suriye’nin, bilhassa İran-Irak savaşından bu yana stratejik önemde bulunduğunu ve İran’ın Suriye’deki süreçlere dahil olmayı istediğini söylüyor:
“İran bilhassa iç cenk süresince Suriye’ye mühim bir mali ve askeri kaynak aktardı. Bu sebeple, ülkenin tekrardan inşasında başat olmayı istiyor. Türkiye-Suriye ilişkilerinin kendisinin denklem haricinde kalmadan normalleşmesi, bu açıdan önemlidir. Türkiye-Rusya-İran içinde 2017’de süregelen Astana süreci de başta Rusya ve Türkiye diyaloğu ile gelişmişti. İran gene o dönemde de kerhen bu sürece dahil olmuştu. Şimdi de benzer bir durumun olduğu, İran olmadan Şam’ın bir gücünün olmayacağı mesajı verilmek isteniyor.”
Alagöz, bu tutumu “İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Komut Abdullahiyan’ın Suriye ziyareti sonrası Sam’dan meydana getirilen açıklamalar Türkiye’nin memnun olacağı bir içerikte olmadı. Dolayısıyla İran’ın Suriye üstünde kurduğu baskı oldukça nettir” sözleriyle açıklıyor.

Kaynak, Getty Images
Ulusal Müdafa Bakanı Hulusi Akar ve MİT Başkanı Hakan Fidan, 28 Aralık’ta Moskova’da Suriyeli mevkidaşlarıyla görüştü
ABD ile görüşmelerde İran mevzusu
BBC Türkçe’ye mevzuyla ilgili konuşan üst düzey bir Türk güvenlik yetkilisi, “Türkiye ile Suriye içinde yaşanmış olan sorunların devam etmesi, ABD ve YPG benzer biçimde aslen İran’a da alan sağlıyor. Ülkede kazanılmış olduğu alanı yitirmek istemeyen İran aslen internasyonal basını görüşmelerle ilgili negatif haberlerle besliyor. ‘Esad’ın Erdoğan ile görüşmek istemediği’ haberi benzer biçimde…” yorumunu yapıyor.
Aslına bakarsak Ankara, normalleşme sürecine destek vermeyen ABD’yi ikna için de bu argümanı kullanıyor. Türk yetkililer, İran’ın Suriye’deki tesirinin, Suriye-Türkiye normalleşmesiyle beraber kısıtlanacağını Amerikalı mevkidaşlarına iletiyor.
Daha ilkin Şam’daki diplomatik temsilciliklerini tekrardan açan Birleşik Arap Emirlikleri başta olmak suretiyle Körfez ülkeleri de benzer bir argümanı kullanmış; Şam’a da İran’la ilişkilerin kısıtlanması karşılığında daha geniş kapsamlı ticari ilişkiler ile yatırım ve tekrardan inşa sözleri vermişti.
Hemen hemen bunların hiçbiri gerçekleşmediği için ABD’nin bu mevzuda hem Türkiye’ye hem Körfez ülkelerine yönelik tutumu da netliğini koruyor.
İran, iç savaşın başından bu yana hem milisleriyle hem de finansal olarak Suriye yönetiminin yanında oldu. Bu yüzden Şam’ın bu ilişkiyi kısıtlaması şu aşamada mümkün gözükmüyor.
Rusya ile rekabet İran’ı iyi mi etkiliyor?
İran, cenk süresince Suriye’ye sağlamış olduğu ucuz petrolden bir süre ilkin vazgeçti. Batı’nın uyguladığı yaptırımlar ve ciddi ekonomik sıkıntılar, İran’ı artık Şam yönetiminden daha çok ödeme istemeye itmişti.
Sadece Rusya’nın arabuluculuğunda süregelen görüşmeler, İran’da, Şam’ın Türkiye ile tecim kanalları açarak bir alternatif bulabileceği yönünde kaygılandırdı. Bu da Tahran’ı Şam’a tekrardan uygun fiyatlı petrol ihraç etmeye itti.
Peki Tahran’ı aslolan kaygılandıran şey, iç cenk esnasında Suriye’deki tesir ve enerjisini iyiden iyiye artıran Rusya’nın arabulucu olması mı?
İki ülke Şam’a destek mevzusunda ciddi bir ortaklık içinde olsa da, bir taraftan da aralarında bir rekabet vardı.
İran uzmanı akademisyen Bilgehan Alagöz, bu rekabetin ortaya çıkardığı bazı sorunları “2018 tarihindeki Hazar Denizi’nin Statüsü Anlaşması’nı Rusya’nın baskısına karşın İran’ın ulusal meclisinde bir türlü onaylamaması, Rusya’nın arabuluculuğunda İsrail-Suriye gizli saklı görüşmelerinin başlaması ve Şubat 2022’de Viyana’da devam eden İran nükleer müzakerelerinde Rusya’nın bir nevi süreci bloke etmesi” diyerek özetliyor.
Sadece Alagöz ABD’nin baskısıyla karşı karşıya olmanın iki ülkeyi yakınlaştırdığını söylüyor:
“Ne var ki 2018’den beri ABD’nin yoğun bir baskısı ile karşı karşıya olan İran’ın Avrupa tarafınca da bu baskıyı hissetmeye başlaması, onu her şeye karşın Rusya’ya yakınlaştırıyor. İran için Ukrayna krizi Rusya ile çeşitli askeri unsurlar mevzusunda ortaklık yapmak suretiyle Avrupa üstünde baskı oluşturmak için bir fırsat haline geldi. Dolayısıyla her ne kadar İran ve Rusya, Suriye’de her mevzuda anlaşamasa da, Tahran için Rusya ile ilişkiler stratejik bir öneme haiz. En azından mevcut yönetim süresince bundan bir geriye adım olması beklenmemeli.”
Normalleşme İran’ı iyi mi etkisinde bırakır?
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Komut Abdullahiyan, Türkiye ziyaretinde “Ankara ve Şam arasındaki herhangi bir pozitif gelişmeyi bu ülkelerin ve bizim ülkelerimizden yararına bulunduğunu düşünüyoruz. İran’ın bu iki ülkeyle yakın ilişkisini göz önünde bulundurarak biz de bu amaca bir an ilkin ulaşmak için elimizden geleni yapacağız” dedi.
Peki savaşın başından bu yana Suriye’de ekonomik anlamda can suyu olmuş ve tekrardan inşa sürecinde de söz sahibi olmak isteyen; bununla beraber İsrail sınırı başta olmak suretiyle Suriye topraklarında milisleriyle varlığını güçlendirmiş olan İran; benzer hedefleri olan Türkiye’nin de devreye girmesine hakkaten iyi mi yaklaşıyor?
Aademisyen Bilgehan Alagöz, “İran’ın Suriye ile oldukça boyutlu ilişkileri var. Dolayısıyla bu birlikteliğin Türkiye-Suriye normalleşmesi olursa köklü bir değişim göstermesini beklemek gerçekçi olmaz” diyor ve ekliyor:
“Öte taraftan İran için gerek Rusya gerek Türkiye ile ilişkiler de şu dönemde oldukça eleştiri. Nükleer anlaşmanın bir türlü canlandırılamaması, ABD’nin baskılarına Avrupa ülkelerinden gelen sert politikaların da eklenmesi İran’ı pek oldukça mevzuda çaresiz bıraktığı benzer biçimde, Rusya ve Türkiye ile dengeli ilişkiler kurmaya sevk ediyor.”
Alagöz ek olarak, YPG mevzusunun İran için de eleştiri bulunduğunu ve ABD’ye karşı Tahran’ın da bu mevzuda işbirliğine açık bulunduğunu söylüyor:
“Bölgede İsrail ve ABD tesirini de göz ardı etmemek gerekir. Bilhassa ABD’nin YPG’yi dizgesel bir halde silahlandırmaya devam etmesi, İran açısından da bir risk oluşturuyor. Dolayısıyla bu mevzuda Türkiye ile daha işbirlikçi bir tavır takınma ihtimali artıyor.
“Kısacası, Ankara-Şam ilişkilerdeki bir normalleşme İran’ın bölge politikalarını belirleyen tek unsur olmayacaktır. İran Suriye’ye güvenlik, siyasal ve ekonomik nüfuz perspektifinden bakmaya devam edecektir.”
Yoruma kapalı.